Kürşad
TÜZMEN
Dış
Ticaret Müsteşarı
Türkiye,
1980’li yıllarda şekillenen “ihracata
dayalı kalkınma” stratejisiyle birlikte, dış ticaretin ve mali
piyasaların liberalizasyonu açılarından çok büyük gelişmeler kaydetmiştir.
Ancak 1980’li yılların Türkiye ve dünya koşulları ile 1990’lı yılların
koşulları birbirinden çok farklıdır. Bu çerçevede, Türkiye dünya ve ülke
gelişmelerine göre yeniden bir durum değerlendirmesi yapmalıdır.
2000’li
yılların başındaki Türkiye, 1980’lerle kıyaslandığında çok
farklı bir konumdadır. Ülke ekonomisi büyük bir gelişme göstermiştir.
Uluslararası ekonomik çevre büyük değişikliklere uğramıştır.
Bilgi teknolojisi alanındaki ilerlemeler hayatımızın bütün
boyutlarını derinden etkilemiştir. Kısacası dış ticaret ve
ihracatımızı yeniden değerlendirmek gerekliliği doğmuştur.
Türkiye
ekonomisi ve ihracatının karşı karşıya bulunduğu sorunlar, geleceğe
ilişkin beklentiler ve öngörüler “bütünsel”
bir yaklaşımı gerektirmektedir. Değişen dünya içerisinde ülkemizin
konumunu belirlemek, yeni yüzyılın bize sunduğu fırsat ve
tehditleri algılamak ve ihracatımıza ilişkin bir vizyon oluşturmak
lazım gelmektedir
Bu
çerçevede, ilgili tüm tarafların aktif katılımıyla (kamu kesimi,
özel sektör ve akademik çevreler) gerçekleştirilen bir sürecin
sonunda “İhracat Stratejisi
1998-2005” isimli çalışma ortaya çıkmıştır.
Söz
konusu çalışmayla ihracatımızın temel sorunları ve bu sorunların ortadan
kaldırılmasını teminen uygulanması gereken politikalar belirlenmiştir. Her
şeyden önemlisi, ihracat politikalarımızın amacı ortaya konmuştur. Bu
amacı, “katma değeri yüksek,
sermaye ve bilgi yoğun ileri teknoloji ihtiva eden ürünleri, alım gücü yüksek,
genç nüfuslu, dinamik ve dünya ticaretinde önemi giderek artan pazarlara,
organize kuruluşlar vasıtasıyla satmak” şeklinde tarif etmek mümkündür.
Türkiye
ihracatının karşı karşıya kaldığı temel sorunlar ve çözüm yolları
nelerdir? Birinci sorun “sektörel bağımlılık”tır.
Diğer bir ifadeyle, Türkiye ihracatı bazı ürün gruplarında yoğunlaşmıştır.
Bunlar tekstil-konfeksiyon ve demir-çeliktir. İkinci temel sorun “bölgesel
bağımlılık”tır. Bu ifadeyle kastedilen şey, Türk ihracatçılarının
bazı pazarlara aşırı derecede yoğunlaşmış olmalarıdır. Bu pazarlar
genelde AB ülkeleri ve özellikle Almanya’dır. Üçüncü husus, “istikrarlı
ihracat artışının sağlanamaması”dır. Kuşkusuz, ülkenin genel
ekonomik performansıyla da yakından ilgili olan bu konu, kendisini genel
ihracat performansımızda aşırı dalgalanmalar olarak göstermektedir.
“İhracat
Stratejisi 1998-2005”
bu temel sorunlara ilişkin olarak politika alternatifleri sunmaktadır. Öncelikle,
sektörel bağımlılığın aşılmasını teminen, hangi sektörlere ağırlık
vermemiz gerektiği sorusu akla gelmektedir.
Belirlenen stratejik hedef sektörler;
-
Tekstil
ve Konfeksiyon Sanayi (Moda ve Markaya Yönelik)
-
Elektrikli ve Elektronik Makine ve Cihazlar Sanayi
-
Otomotiv Ana ve Yan Sanayi
-
Makine-İmalat Sanayi
-
Bilişim Sektörü
-
Demir-Çelik (Yassı Ürün) Sanayi
-
Gıda Sanayi
-
Toprak Sanayi Ürünleri sektörüdür.
Görüldüğü
üzere, burada daha bilgi-yoğun ve katma değeri yüksek sektörler sıralanmaktadır.
Bunun yanı sıra, içinde yaşadığımız çağın bilgi çağı olduğu gerçeğinden
hareketle, özellikle bilgisayar yazılımı, haberleşme cihazları gibi sofistike alanlarda üretime ve ihracata yönelmemiz gerektiği aşikârdır.
Ulusal
İhracat Stratejisi’nde, ihracatın artırılması için alınması gereken
tedbirler belirli konu başlıkları altında toplanmıştır. Bunun yanı sıra
hedef sektörlerde olduğu gibi “hedef
ülkeler” saptanmıştır. Hedef ülkeler şöyle sıralanmaktadır:
BDT
ülkeleri (Rusya, Ukrayna ve Türk Cumhuriyetleri)
Kuzey Amerika (ABD, Kanada ve Meksika)
Uzakdoğu (Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Hindistan, Endonezya, Malezya ve
Singapur)
Latin Amerika (Brezilya, Arjantin)
Ortadoğu (Mısır, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri)
Güney Afrika Cumhuriyeti
Görüldüğü
üzere bu liste oldukça uzundur ve geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Doğal
olarak bazı öncelikler söz konusu olacaktır.
Her
şeyden önce Türkiye hâlâ gelişmekte olan bir ülkedir. Sanayileşme süreci
tamamlanmış değildir. Milli sermaye birikimi arzulanan seviyeye ulaşabilmiş
değildir. Kalkınma sürecinin kritik bir aşamasında bulunmaktayız. Ayrıca
ekonomi, özellikle dış ticaret politikaları, ülkemizin genel stratejik
yaklaşımları ile karşılıklı bir etkileşim içerisindedir. Bu temelden
hareketle, ülkemizin öncelikle kendi“periferi”si,
diğer bir deyişle, kendi çevresi üzerinde yoğunlaşacağı açıktır. Bu
itibarla, özellikle BDT ve Ortadoğu pazarlarının ülkemiz çevresinde yer
aldığı ve bunların adeta “doğal”
bir önceliğe sahip olduğu aşikârdır.
Diğer
taraftan, dünya ekonomisi iyi takip edildiğinde, global kamuoyunu meşgul eden
bir husus hemen akla gelmektedir. Bu, ABD’nin olağanüstü ekonomik
performansıdır. ABD ekonomisi içerisinde bulunduğumuz yıl biraz soğumaktadır.
Arzulanan “yumuşak iniş”i
hepimiz ilgiyle izlemekteyiz. Ancak, ülkenin büyüme oranının önümüzdeki
yıl da tatminkâr bir seviyede olacağı açıktır. ABD’nin dış ticaret
hacmi artmakta, güçlü talep ve güçlü dolar ithalatı kamçılamakta ve dış
ticaret açığı giderek büyümektedir. Ülkemizin ABD pazarına yönelik
performansı özellikle son yıllarda çok olumlu bir seyir izlemiştir. Bu
itibarla, anılan pazar önümüzdeki yıllarda önemini koruyacaktır.
Hedef
ülkeler konusu çerçevesinde yukarıda ortaya konulan “çevre”
anlayışı kapsamında diğer bir husus önem kazanmaktadır.
Stratejik
zorunluluk
Bilindiği
üzere, dünya ticaretinde bloklaşma ve bölgesel işbirliği eğilimleri gün
geçtikçe önem kazanmaktadır. Bunun en başarılı örneği AB’dir. Ayrıca,
ülkelerin birçoğu, kendi çevresi, kendi komşularıyla son derece güçlü
ticari bağlara sahiptir. Zaten, ticari bloklaşmalar daha ziyadesiyle komşuların
bir araya gelmesiyle oluşur. AB, NAFTA, Mağrib Birliği gibi oluşumları örnek
vermek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında Türkiye gerçekten ilginç
bir ülke konumundadır. Biz komşularımızla ticaret yapmıyoruz. Komşularımızın
dış ticaretimiz içerisindeki payı sadece yüzde 5 civarındadır. Bu oranı
yükseltmek şüphesiz stratejik bir zorunluluktur.
AB
pazarı üzerinde yoğunlaşmanın bazı son derece tabii gerekçelere dayandığı
yazının başında ifade edilmiştir. Ancak ülkemiz ihracatı bölgesel
ekonomik krizlere karşı aşırı hale gelmektedir. Bu yüzden alternatif
pazarlara yönelmek, hem ihracatın genel olarak artması, hem de ikame
pazarlara sahip olmak açısından son derece önemlidir. Komşu ülkelerimiz bu
anlamda yanıbaşımızdaki bulunmaz fırsattır.
Bu
noktadan hareketle, Ulusal İhracat Stratejisi’nin hazırlandığı dönemde
hedef ülkeler arasında yer almayan komşu ülkelerimiz, değişen dünya koşulları
dikkate alınarak hedef ülke kapsamına dahil edilmişlerdir. Bu çerçevede, içinde
bulunduğumuz yıl İran, Irak ve Suriye’ye yönelik ticaret heyetleri
programları gerçekleştirilmiş ve temaslar sonucunda oldukça önemli
mesafeler alınmıştır. Önümüzdeki dönemde bu ülkeler ile ticari ilişkilerimizin
geliştirilmesine yönelik çabalarımız meyvelerini vermeye başlayacaktır.
Elimizdeki
son verileri incelediğimizde şu tablo ortaya çıkmaktadır: Komşularımızla
ticaretin toplam dış ticaretimiz içerisindeki payı, 2000 yılı Ocak-Mayıs
dönemi itibariyle yüzde 5 seviyesindedir. Anılan dönemde genel ihracatımızda
görülen yüzde 4.8 oranındaki artışa karşın komşularımıza yönelik
ihracat yüzde 19.2’lik artış göstermiştir. Özellikle İran ve Yunanıstan’a
yönelik ihracatımızda sevindirici bir performans yakalanmıştır. Öte
yandan, komşularımızdan gerçekleştirdiğimiz ithalat da genel ithalat artış
oranını aşmıştır. Bütün bu göstergeler, komşularımızla ticaretimizde
yeni bir dinamiğin yakalandığına işaret etmektedir. Önümüzdeki yıl bu eğilimin
güçlenerek devam edeceği beklenmektedir.
Türk
ihracatçısı 2001’de koşacak
2001
yılında ihracatımız nasıl bir seyir izleyecektir? Her şeyden önemlisi,
57. Hükümet’in uyguladığı ve kararlılıkla takip ettiği ekonomik
istikrar politikası neticesinde firmalarımız çok daha istikrarlı ve sağlıklı
öngörülerin yapılabileceği bir çevre içerisinde hareket edeceklerdir.
Enflasyon oranı yüzde 20 seviyelerinden daha aşağıya doğru hareket
ederken, faiz oranları aynı yönde hareket edecek, finansman maliyetleri düşecektir.
Kısacası, yatırım-üretim-ihracat için daha olumlu bir ortam mevcut olacaktır.
Kamu maliyesindeki disiplin ve devlette yapısal reformlar sayesinde, kamu borçlanma
gereği faizleri tırmandıran bir unsur olarak ortadan kalkacaktır. Bugün
bile bu noktada büyük başarı sağlanmıştır. Yurtiçindeki piyasalarda
istikarar olacak, dış piyasalarda itibarımız artmaya devam edecektir.
Reytingimiz daha da yükselecek, dış finansman imkânları daha da artacaktır.
Sanayi
üretimi hızlanacak, yeni kapasiteler yaratılacaktır. 2000 yılının ilk yarısında
kamuoyunda ateşli tartışmalara yol açan ithalat, sermaye malı ve ara madde
ağırlıklı olduğundan, 2001 yılının ilk yarısında tamamen üretim ve
ihracata kanalize edilmiş olacaktır.
Önümüzdeki
yıl, uluslararası piyasalar da olumlu bir genel manzara sunacaklardır. ABD
ekonomisindeki büyüme biraz yavaşlamış olsa da AB’deki büyüme, geçiş
ekonomileri ve Uzakdoğu’nun performansı bunu telafi edebilecektir.
2001
yılında ihracatımızın psikolojik barajı konumunda olan 30 milyar dolar sınırı
aşılacaktır. Ülke ekonomisine duyulan güven arttıkça, kendimize olan güven
arttıkça ihracatımız istikrarlı bir performans sergileyecektir. Türkiye
ekonomisi açısından 2000 yılı bir nekahat yılı olurken 2001 bir “hamle”
yılı olacaktır. Hamlemiz ileriye, daha ileriye doğru olacaktır. Türk
ihracatçısı 1999 yılında sendelerken 2000’de toparlanacak, önümüzdeki
yıl ise koşacaktır.
-
Forum
2001’e hazır
Türk firmaları 2001’de Forum’la Mısır, Almanya, Irak, Sudan, Libya,
İran, Kıbrıs ve Azerbaycan’a gidecek. Forum, yurtiçinde ise 8 fuar düzenleyecek.
-
Kuzey
Afrika’ya açılan kapı
Önümüzdeki dönemde imzalanacak olan Serbest Ticaret Anlaşması’nın
ardından Türkiye-Mısır ticaret potansiyelinin 2 milyar dolara çıkması
bekleniyor.
-
Başka
olur Berlin fuarları
Almanya’nın en görkemli fuar alanlarından birine sahip olan Messe
Berlin’in fuarları yeni ürünlerin tanıtımı ve iyi bağlantılarının
kurulması için en doğru seçim…
-
Sonbaharda
sanat sıcaklığı
Ankara,
ekim ayında Uluslararası Sanat ve El Sanatları Fuarı’yla ısınacak.
Yaklaşık 30 ülkeden 150 katılımcı başkentte sanat rüzgârı
estirecek.
|